Melankolik

Değişim

Ankara'ya bir aşk mektubu

2 dk okumaAnkaraTürkçe
Değişim
“Değişimden korktuğumuz için eskilere tutunmaya çalışır, kendimizi yıpratırız. Bazı hisler gitmesin, eskide kalmasın; bazı anılar hep hayatın parçası olsun isteriz. Bu, çoğu zaman imkânsızdır. Sonu gelmemiş gerçeklikleri özlemek ve engellenemez değişimden kaçmak, insanın doğuştan gelen bir ‘hatası’dır. Üniversite için farklı bir şehre gitmeden önceki haftalarda kendi yatağından, ailenden, yediğin yemekten, oturduğun sandalyeden bile soyutlaşırsın. Ve farkına varırsın ki hiçbir şey bir daha eskisi gibi olmayacak. Artık ne ailenle yaşayacaksın ne de bu sandalyede akşam yemeği yiyeceksin. Bu geçici bir durum da olmayacak; büyük ihtimalle uzun yıllar boyunca bu evde düzenli bir şekilde bir daha asla yaşamayacaksın. Bazıları buna ‘kanatlarını açmak’ diyor. Ben imreniyorum; ailesiyle yaşarken üniversite okuyan arkadaşlarımı imreniyorum. Burayı çok seviyorum, Ankara’dan daha güzel bir yer olmadığını bilsem de, bildiğim ama kabul etmek istemediğim bir gerçek var: Hayat, benim gittiğim yerde de güzel olacak. Orayı da seveceğim, ama hiçbir zaman Ankara gibi olmayacak. Çünkü burası benim vatanım, bir vatandan ötesi; benim evim, okulum, çocukluğum, gençliğim, ilk aşkım ve ilk kalp kırıklığım, ilk hayal kırıklığım, ilk ayrılığım ve ilk birlikteliğim. Buradan gittiğim yerde de çok güzel anılarım olacak, orayı da seveceğim ama insan ilk aşkını unutamıyor. Ve her geri geldiğimde içim burkulacak, çünkü beni Ankara kadar seven, üzen, delirten, mutlu eden başka bir yer karşıma çıkmayacak. Ankara’yı tanıdığım kadar ve Ankara’nın beni tanıdığı kadar hiçbir yer beni tanıyamayacak, çünkü ben onunla büyüdüm. Kaldırımlarında düştüm, dizlerim kanadı; sokaklarında ilk kez el ele tutuştum, ilk kez öpüştüm, ilk kez ağladım, ilk kez yıldızları izledim, ilk kez hayal kurdum, ilk kez avazım çıktığı kadar şarkı söyledim, ilk kez gözlerim yaşarana kadar güldüm, ilk kez romanlarda kendimi kaybettim: Kızılay sokaklarında, Tunalı caddelerinde, parklarında, ağaçlarında, Batıkent’in kendine özgü ruhunda, Bilkent’in aristokratlığında, bazen Gölbaşı’nın yabancılığında, Çayyolu ve İncek’in uzak ama samimi yollarında, Bahçelievler’in caddelerinde, Anıtkabir’in bakışı altında… Her binası, her ağacı, her esintisi bende farklı anılar bıraktı. Şimdi yeni anılar yapmaya gidiyorum ama Ankara’ma sözüm olsun; elbet bir gün yolum buraya geri düşecek. Ve belki seni çok değişmiş bulacağım ama hem bu sokakları hem de kendimi bu sokaklarda yeniden keşfedeceğim. Bunu yaparken bolca ağlayıp güleceğim. Değişmekten korkarsak, bunun önüne geçmeye çalışırsak insan olmanın ne anlamı var? Eninde sonunda hayatı kabul etmek ve yaşamak lazım. Değişimi kabul edip benimseyerek yaşamak lazım.

Ayşe Su Özuğurlu

@aysesuozugurlu