Kedi Mektupları- Oya Baydar- alışılmadık bir kitap incelemesi

Klasik bir kitap incelemesi karakterler, olaylar, temalar ve tekniklere dayanır. Fakat bu sefer ben daha serbest bir bakış açısıyla yaklaşmak istiyorum; tıpkı Oya Baydar’ın kedilerin gözlerinden insanlığı yorumlarken normların dışında, akıcı, düşündürücü, etkileyici ve sıcacık bir roman yaratması gibi sınırları bulanıklaştırmak istiyorum. Bu incelemede kitaptan alıntılar kullanarak ve ilgimi çeken bazı noktalara değinerek ilerleyeceğim. Alıntı içerdiğinden bu yazıyı okumadan önce kitabı okumanızı öneririm.
“Bu romandaki kahramanlardan yalnızca kediler gerçektir.”
Bu cümleyle başlayan “Kedi Mektupları” romanı özellikle mülteci, göçmen, sürgün ve devrimci insanların kedilerinin hayatlarını takip eder. Kedilerin hem içsel dünyası hem de birbirleriyle ve insanlarla kurdukları ilişkiler incelenir. Kedilerin komik huylarının kedi bakış açısıyla açıklanışı, renkli betimlemeler ve bazen bizim çok normal bulduğumuz şeylere onların şaşkınlığı, tatlı bir tonda anlatılırken; varoluşsal ikilemler, hayatın acıları ve zorluklarının buruk renkleri özenle bu tatlılıkların içine işlenmiştir.
Okurken en çok hoşuma giden an, Gece’nin sahibine hediye olarak bir fare getirdiği sahneydi. Kadının korkulu tepkisine anlam veremeyen Gece “Televizyonda Miki filmlerini o kadar seviyorlar da, aslında korkuyorlar mı yoksa!” diye isyan ederken okuyucu huylarına dışarıdan bir göz ile bakmak sorunda bırakılır.
Kedilerin yemeğe karşı tavırları, evde bilerek bazı şeyleri kırmaları, tırmalamaları, inatla bazı yerlere işemeleri ya da birden gelip kucağa sokulmaları anlatılırken, sanki kendi kedilerimle konuşuyormuş gibi hissettim. Gerçekten de acaba benim hakkımda ne düşünüyorlar diye merak ettim. insan kaleminden çıkmış bir kitabı okuduktan sonra kedilerime daha yakın hissetmemi ne kadar garip buluyorlardır, kim bilir?
Kedi dünyasının tatlılıklarının yanında, sosyal ve siyasi ortamın insan üzerindeki etkilerini de gözler önüne seriyor Baydar. Mesela insanların birbirini öldürdüğünü duyan kediler “Kendi kendine yapamazlar bunu insanlar.” diyerek Baydar’ın sesini ve eleştirisini ön plana çıkarıyor.
Kedilerin mizahı, her kedinin kendine özgü kişiliği ve üslubu; “fareler kebap, acele cevap”, “mırnarlaşma” gibi deyimlerle zenginleşir. Böylece kedilerin dünyası hem insanlardan ayrışır hem de daha somut hale gelir. Kediler birbirlerine kokular üzerinden mektuplar yazarak, bu sürekli dertli ve garip sahiplerinin sırlarını çözmeye karar verirler.
Bir mülteci kadın ülkesine geri dönmeye hazırlanırken, kedisi Gece şöyle düşünür:
“Bütün bu alıştığım, sevdiğim, benim parçam olan, tüylerimin dibine kadar hissettiğim her şey ölecek buradan gidersem. Her bir tüyümün, her bir bıyığımın dibinden, hepsini tel tel ayıklayıp çıkaramam ki. Birlikte de götüremem. Nasıl sığar bu koca dünya bavullara, kutulara?”.
Oya Baydar, kedilerin dünyasında bile soykırım, ırkçılık, yalnızlık, depresyon, ölüm, özlem, yoksulluk, intihar, nefret, sevgi, aşk, kalp kırgınlığı gibi pek çok duyguyu ve insanlığın (ya da kediliğin) farklı halleriyle okuyucuyu yüz yüze bırakıyor.
“Biz kediler, yanıtın hayatın kendisi olduğunu ve hayatı aşan hiçbir soru sorulmayacağını biliyoruz. Bu bakımdan insanlardan daha üstünüz.”
“Üstünlük diye bir şey varsa yaratıklar arasında, o da tam yanıtını veremeyeceği soruyu sorabilmekte gibi geliyor bana.”
Bunlar gibi birbiriyle çelişen cümleler ve düşünceler kullanılarak okuyucuyu aktifleştirmeyi başarmıştır Oya Baydar.
Romanın sonunda kediler mutlu bir son yerine, ölüm, yalnızlık ve kaosun iç içe geçtiği bir dünyada “Benim anlamım ne? Ben neden varım?” sorularının cevapsız kaldığı gerçekle yüzleşirler. Yanıtının olmadığı, ya da sonsuz yanıtı olan bu sorunun bilinmezliğiyle bütünleşirler. En sonunda Kirli ile birlikte iskeleden denize bakan adam, Oya Baydar’ın hem kedilere hem de bize küçük bir selamı gibidir.
Son sözü dünyayı güzelleştiren, insan olmayı bazen bizden iyi bilen kedilerimize bırakıyorum:
“Mır, mavvvv, mırnav?”
Çevirisi: Bir kedi için hayatın anlamı ne?
Ayşe Su Özuğurlu